Eser, insanlık tarihi boyunca edinilen birikim sonucunda insanlar tarafından yaratılan ve ayrı bir önemi hak ettiği için özel olarak tanımlanmış, bilimsel ve sanatsal üretilerdir. 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na göre temelde 4 çeşit eser kavramı mevcuttur. Bunlar
Olarak tanımlanmıştır. Ancak her başlık altında tanımlanan eserler hakkında, hem telif hakları bakımından hem de eser sahipliğinden kaynaklı hakları kullanma bakımından eser kavramının netleştirilmesi gerekmektedir.
Bilimsel çalışmalar, edebiyat çalışmaları, besteler, resim, heykel ve mimari gibi güzel sanat eserleri ile sinema eserlerinin eser kavramı içinde değerlendirilebilmesi için sahibinin özgün düşüncelerinin esere yansımış olması, basit anlamıyla da başka bir eserin taklidi olmamış gerekir. Örneğin bir romanın ya da bilimsel çalışmanın özgün olmaması, doğrudan başka bir eserin taklit edilerek vücuda getirilmiş olması, o çalışmanın eser kavramı içinde değerlendirilmemesi sonucunu doğuracaktır. Eser kabul edilmeyen bir çalışma ile ilgili olarak kanunda yer alan koruma imkanlarından yararlanılamayacak oluşu da bir diğer sonuçtur.
Bir çalışmanın eser niteliğinde olup olmadığı her özel olarak açık bir intihal (aşırmanın) olup olmayışına bağlıdır. Bunun dışında uygulamada özellikle sanat eseri olarak değerlendirilebilecek bir eserin “eser” niteliğinde olup olmadığının bilirkişi marifeti ile tespiti çabası sanatın özgün ve özgür yapısını baltalayan son derece yanlış bir yaklaşımdır. Yani bir resmin ya da romanın sanat eseri olarak kabul edilip edilemeyeceği, güzel sanatlar alanında ya da edebiyat alanında çalışmalar yapmış akademisyenlerin verebileceği bir karar değildir. Başka sanatçıların verebileceği bir karar da değildir. Zira tarih boyunca o alanda sanat eseri olarak görülmemiş pek çok eserin sonraki yıllarda başyapıt olarak değerlendirildiği bilinen bir gerçektir.
Bu nedenle bir çalışmanın eser olarak kabul edilip edilmeyeceği konusunda kıstas, sadece taklit ya da aşırmanın olup olmadığının tespitine hasredilmelidir. Bunun dışında eserin sanatsal açıdan yetkin olup olmadığının denetlenmesi fazlasıyla sübjektif bir bakış açısı olup, hukuki anlamda eser kabul edilip edilmeyeceğinin tespitinde kullanılamaz.
Tüm bu açıklamalar ışığında özgün bir sanat eseri vücuda getirmiş bir kişinin eser meydana getirdiğinin kabulü gerekecek ve 5846 sayılı yasanın eser sahipliğine verdiği haklardan yararlanması sonucunu da beraberinde getirecektir. Eserin sanatsal açıdan yetkin olup olmadığı konusu hukukun konusu olamaz. Bu nedenle uygulamada ortaya konulan eserin sanatsal anlamda eser olup olmadığına karar verilmesi ile hukuki anlamda eser kabul edilip edilmeyeceği hususları farklıdır. Bir sanatçının ortaya koyduğu eserin sanatsal anlamda eser olup olmadığının tespiti bilirkişilerce yapılacak bir iş değildir. Belki 100 yıl sonra başyapıt sayılacak bir esere bugün sübjektif düşüncelerle “eser değildir” denilmesinin hukuki karşılığı yoktur.
Özgün bir eser meydana getiren hak sahibinin Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında eser sahibi kabul edilmesi ve bundan kaynaklı korumalardan yararlanması mümkündür.